Sorry, no posts matched your criteria.

Korkaklar aşık olmaz 

Her projesine hatırı sayılır ödüller kazandıran başarılı oyunculuğuyla, zarafetiyle ve güzel seven kadın halleriyle kendinden söz ettiren Nesrin Cavadzade aşkın olmazsa olmazının cesaret olduğunu söylüyor: Korkaklar aşık olmazlar. Aşkın olabilmesi için her iki kişinin de birbirlerine doğru cesaretle yürümesi gerekir.

Röportaj: Mukaddes Kaya
Fotoğraf: Serhat Hayri
Styling: Boreal Brandlifting

Alışılmışın dışında farklı bir güzelliği ve etrafına yaydığı müthiş bir aurası var. Hem sevimli hem seksi, hem masum, hem dişi, akıllı, duyarlı, etkili, bilgili ve maceracı. Kendi stilini yaratmış bir oyuncu. Hayattaki duruşu ve eğitimi ile bambaşka bir kadın. Yeteneği ise tartışılmaz. Zarif ve narin fiziği ve gür saçları onun imzası. Oyunculuktaki yeteneğiyle herkesi kendisine hayran bırakan bir aktris. Ödüllere doymuyor ve bu ödülleri enfes oyunculuğu ile pekiştiriyor. Hayatında aşk var. Aşk onu daha da güzelleştirdi sanki. Her role yakışan üstün performansı ile ekranların ve sinema sektörünün altın kadınlarından biri olan Nesrin Cavadzade, tüm doğallığı, zarafeti ve güzelliğiyle sayfalarımızda…

Oyunculukta geldiğin noktayı nasıl değerlendiriyorsun, istediğin yerde olduğuna inanıyor musun?

Bunun sonsuz bir yol olduğuna inanıyorum. Bütün başarı duygularının da geçici olduğunu biliyorum. Yani istediğim noktaya geldim dediğimde hemen ardından önümde yeni ufukların açılacağını, yeni şeyleri başarmak isteyeceğimi biliyorum. O yüzden varışları çok önemsemeden akışın kendisinde kalmaya çalışmak önemli. Ben de bunu yapmayı deniyorum.

Bir oyuncu için hayattaki en önemli denge unsuru nedir?

İşle gerçek yaşamı birbirine karıştırmamak bence. Biz imitasyon bir dünya yaratıp onun içinde var olmaya çalışıyoruz oyuncular olarak. Oyunculuğa gerçek olanı imite etme sanatı olarak bakarsak, ne kadar iyi imite ediyorsan o kadar iyi oyuncusun. Mesele bu imitasyona fazla kaptırmamak herhalde. Yani gerçek yaşam çok daha fazla özveri istiyor. Sorunuza dönecek olursam, en önemli denge unsuru; imitasyon dünya ile gerçek yaşam arasında gidip gelirken kendini kaybetmemek olsa gerek.

Bugüne kadar hayat verdiğin roller içinde sende iz bırakan karakterin hangisiydi?

Ben yaptığım işe bu açıdan bakmıyorum. Oyunculuğu duygular ile değil eylemler ile yapmaya çalışıyorum. Her sahneye burada gerçekleştirilecek eylemler nedir gözüyle bakıp öyle hazırlanıyorum. Eylemleri doğru gerçekleştirmeye çalışırken zaten duygular da beraberinde bir yan etki olarak geliyor. Örneğin sahnede kapıyı vurup gitmem gerekiyorsa ardından gözlerimin dolması beraberinde kendiliğinden gelen bir duygu oluyor. Bu sahnede ağlamam gerekiyor diye hazırlık yapmıyorum. Bu açıdan bakınca oynadığım rollere duygusal açıdan bağlanıyorum diyemem. Ama tabii ki çok sevdiğim projelerim var; Kuzu, Güzel Günler Göreceğiz, Aşk Tesadüfleri Sever, Yasak Elma, Bir Başkadır… Oynadığım bazı rolleri diğerlerine göre daha iyi taşımışımdır, o kısmını da yadsımıyorum. Mesela Yasak Elma’daki Şahika olmak bana ekstradan çok yakışmış olabilir çünkü onu oynarken biraz fazla eğlenmiş olabilirim.

KADIN ODAKLI PROJELERİN BEREKETİNE DENK GELDİM

Bundan sonra seni hangi proje ile göreceğiz, var mı yeni bir proje?

Yeni projeler kapıda. Okuyup çok heyecanlandığım bir sürü iş oldu. Hem TV hem sinema olarak kadın oyuncular için bir Altın Çağ’ın içindeyiz. Kadın kahramanların bütün hikayeyi sırtlayıp götürdüğü, tek başına devleştiği hikayeler ağırlıkta. Bu açıdan bu döneme denk geldiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Kadın odaklı projelerin bereketine denk geldim. Size tam olarak ne yapacağımı söyleyemem ama seyirciyi şaşırtmak istediğimi bilmenizi isterim.

Her role girme gibi bir yeteneğin var, sence nasıl başarıyorsun?

Hepsinde kendimden bir parça bulup o parçayı büyütüyorum. “Her role giriyorsun” biraz fazla iddialı olabilir, çünkü bazen bir proje okuyup o karakterde kendimi göremeyip teşekkür ediyorum. Karakterle bir bağ kuramıyorum, onda kendimden bir parça bulmak çok zor oluyor, tutunacak dalım olmuyor bu anlamda. Yani her role giremiyorum ama yaptığım her ne ise onu gerçek kılmayı başarıyorum çoğu zaman. O da işte, aslında kendimde var olan bir şeyi egzajere etmekten, büyütmekten geçiyor.

Oyunculuğa nasıl başladın?

Hayallerimin peşinden gittim diyelim kısaca. Annem, bütün soyumuz doktor olduğu için doktorluğa merak salmamı istemiyordu, beni çok küçük yaşlardan beri sanata yönlendirdi. Piyanoydu, baleydi, resim kursuydu derken bir baktım ki ben “hareketli resim” okumak istiyorum. Sinema TV bölümünü seçtim Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar’da. Kamera arkasına yönelik eğitim alırken aynı zamanda Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları’nda oyunculuk derslerine gidip gelmeye başladım. Sonrası çorap söküğü gibi geldi işte…

Aşk denince ilk aklına gelen kelime nedir?

Cesaret. Korkaklar aşık olmazlar. Bir de tek taraflı cesaret olmaz. Aşkın olabilmesi için her iki kişinin de birbirlerine doğru cesaretle yürümesi gerekir.

En sevdiğin aşk filmi ve çift kim?

Köprü üstü aşıkları. Denis Lavant ve Juliette Binoche’un oynadığı; Alex ve Michele.

Oyuncular arasında aşk uzun sürmez gibi bir fikir vardır sence bu doğru mu?

Yıllardır evli, mutlu, çocuklu olan bir sürü oyuncu çift sayabilirim size. Bu sadece doğru insanı doğru zamanda bulmakla ilgili.

Seni en çok ne sinirlendirir?

Yalan söylenmesi. Yalanın her türlüsü, pembesi, beyazı, kırmızısı. Yalanı affetmem.

SPORSUZ KALAMIYORUM 

Bu kadar ince ve zarif olmak genetik mi?

Sanırım genetik. Annem de çok ince bir kadın. Ailede kilolu kimse yok. Ama ben sporsuz da pek kalmıyorum. Kendimi hep güçlü tutmaya çalışıyorum.

En çok canlandırmayı istediğin karakter veya tarihi kişi kim?

Mata Hari’yi canlandırmak isterdim. Dansöz, casus. İdama götürülürken bir cesaret örneği göstererek gözlerini bağlatmıyor. Kurşuna dizilerek öldürülüyor. Yaşamında her şey var, tehlike, risk, ihtiras, tutku, cesaret, macera, başkaldırı, şehvet, cazibe… İnanılmaz bir kişilik.

Röportajın devamını okumak için tıklayın…