Funda Eryiğit: Role hazırlık hem stresli hem keyifli
Tiyatro, dijital platform ve festival filmi dahil mesleğinin her dalını başarıyla icra eden güzel oyuncu Funda Eryiğit “Role hazırlanırken etraftan biraz soyutlanırım. Kendimle bir beyin fırtınası içinde olurum. Stresli bir şey aslında ama keyifli de” diyor.
Röportaj: Mukaddes Kaya
Fotoğraflar: Lara Sayılgan
Styling: Ces’t La Vie
Saç: Akın Ünal
Makyaj: Rufiye Kalmaz
Video: Yuşa Ebrar Dursunoğlu
Fotoğrafçı asistanı: Salih Yılmaz
Styling asistanı: Zeynep Baba
Kafkasların tüm fiziksel özelliklerini taşıyan, gür saçları ve kahverengi gözleriyle birçok özelliğe sahip eklektik bir karışımın mükemmel bir bileşkesi Funda Eryiğit. Çekik gözleri, müthiş fiziği, sıra dışı güzelliği ve başarılı oyunculuğu ile inanılmaz bir yetenek. Doğal, sade, elegan, asil ve yetenekli. Tiyatroya hizmet eden bir sanat neferi. Oyunculuğa kendini adapte etmiş, aldığı ödüller ve başarılarıyla her rolün üstesinden gelen harika bir oyuncu. Aşkla yaşayan ve aşkla işini yapan Funda Eryiğit, 2022’nin son kapak kadını olarak karşınızda…
Kökenlerin Kafkaslardan geliyor, sen Hollanda’da doğdun sonrasında Karadeniz, bu eklektik durum seni nasıl büyüttü?
Ailem Samsun, Çarşambalı. Dedem ve annesi Gürcü’dür, anne tarafımda Çerkezlik vardır. Karışık bir soyağacı yani. Büyümeme çok etki ettiğini düşünmüyorum, okula başlamadan çok önce İstanbul’a gelmiştik, dolayısıyla burada büyüdüm. Kültürel olarak çok büyük bir etkisi olmadı, sadece Kafkas yemekleri konusunda şanslıydım. Özellikle Gürcü yemeklerini çok severim, babaannem ve annem hala yapar. Genetik olarak geçen özellikler olabilir. Bedensel olarak direncim yüksektir, biraz inatçıyımdır, bunlar Kafkas etkisi olabilir mesela. Bir de bağlantısı var mı bilmiyorum ama estetik olarak eklektik şeyler hep ilgimi çeker.
Bir oyuncunun dili, dini, ırkı var mıdır sence?
Ben çok ilgilenmiyorum açıkçası. Benim için sadece oyuncunun değil her insanın kimliği dili, dini, ırkından ziyade ne konuştuğu ve ne düşündüğüyle ilgili oluyor. Ama bir oyuncunun dili, varsa dini, ırkı vardır tabi. Varsa vardır yani, kendi kimliğini tarif ederken bunlar önemliyse de önemlidir. Herkesin kendi inancı sonuçta. Oyuncuyu bu noktada ayıran bir şey yok bence. Sadece kendi inandığı şeylerle oynayacağı karakterleri birleştirme çabasını anlamsız buluyorum.
HER KARAKTERE AYNI SORUYLA BAŞLIYORUM
Çok yetenekli olmak, her rolün hakkından gelmek nasıl bir duygu?
Çok teşekkür ederim. Bunu duymak gerçekten çok güzel, çok rahatlatıcı ama bazen keşke ben de ara sıra da olsa böyle düşünebilsem diyorum. Bende hiç dediğiniz gibi gelişmiyor olay maalesef. Hiçbir zaman hakkından gelmiş olmuyorum, hep eksik ya da olamayan şeyler oluyor. Buna alıştım artık, kendimi bunun için eskisi kadar hırpalamıyorum. Yüzde yüz diye bir şey yok, hiçbir zaman tam olmayacak işte, hiçbir zaman becerebilmiş olamayacağım, bunu kabullendim. Bu mesleğin eğlencesi de budur belki, hep varmaya çalışmak yine varamamak. Her karaktere aynı soruyla başlıyorum: Nasıl olacak? Oynarken de aynı soruyu soruyorum: Oluyor mu acaba? Bitince de aynı soru: Noldu acaba? Stresi de var tabi bunun ama dediğim gibi beceremediğimi kabullendikçe stres daha az hırpalıyor. Bir de başkalarından başarılı olduğumu duyunca iyi hissediyorum. “Bak hiç de olmuyor değil” diyorum kendime.
Ödüllü bir oyuncusun, en önemli ödüller sende, Afife Jale, Altın Koza gibi, ödüllü olmak sana ne hissettiriyor?
Biraz gururlanıyorum, güzel bir şey, mutluyum. Prestij herhalde. Dışarıya karşı oyunculuğunun ispatı olabilir. Tam bilemiyorum, benim çok bağ kurduğum şeyler değil. Alırken iyi hissediyorum, heyecanlanıyorum, biraz egom okşanıyor ama hemen sonrasında geçiyor bütün o duygular. Oynarken ya da hazırlanırken de ödül düşünmüyorum. Ödül almak bir güven getiriyor belki oyuncuya ama amaç olabilecek kadar bir önemi de yok gibi geliyor. Karakterin dersini iyi aktarmak her zaman öncelikli sırada ama ödül verirlerse de seve seve alıyorum.
Uzun bir oyunculuk eğitimin var, oyuncu olmaya karar verip bu yolda yürümeye nasıl karar verdin?
Çok uzun bir eğitim değil aslında, konservatuar eğitimim var ama öncesinde de amatör olarak ilgileniyordum. Karar anlamında net bir anım yok aslında. Yaptıkça başka bir şey yapamayacağımı anladım sadece. Başka hiçbir meslekte göremedim kendimi. Ama oyunculuk için de çok hesap kitap yapmamıştım, nasıl ve nereden başlayacağım, nasıl para kazanacağım, bunlar hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece tutkuyla başladığım bir yoldu benim için, rotalarım da zaman içinde kendiliğinden şekillendi. Şimdi başlangıca dönüp baktığımda cesur buluyorum kendimi, bence hiçbir öngörüye sahip olmadan adım atması zor bir yol.
Dijital platformlarda, dizilerde ve tiyatroda harikalar yaratıyorsun, en son projelerini anlatır mısın, şimdi kaç yerde, ne oynuyorsun?
Teşekkür ederim. Şu an Maghan Tylor’un yazdığı, Mehmet Ergen’in yönettiği Timsah Ateşi adlı oyunumuz devam ediyor, ikinci sezonunda. ‘Cici’ yayına girdi geçtiğimiz aylarda. Şimdi Netflix’te yayına girecek iki filmi bekliyorum heyecanla: Onur Saylak’ın yönettiği ‘Boğa Boğa’ ve Erdem Tepegöz’ün yönettiği ‘Kül’. Şu anda da bağımsız bir filmin çekimlerindeyim ama ismi henüz saklı.
BESLENMEME DİKKAT EDERİM
Bir role hazırlanırken ne yaparsın, neleri azaltırsın, neleri çoğaltırsın?
Etraftan biraz soyutlanıyorum. Bu hem set yoğunluğunun getirdiği bir şey hem de kafa yoğunluğunun. Arkadaşlarımla, ailemle haberleşmem, telefonlaşmam biraz azalıyor ama hepimiz alıştık buna zaman içinde. Gün içinde karakter ve senaryo aklımda dolanır. Neler oldu, karakter nerelere yönlendi, nerelere yönlenebilir… Kendi kendime bir beyin fırtınası içinde olurum. Bu stresli bir şey aslında ama keyifli de bir şey. Stresli bir şey nasıl keyifli olabilir bunu ben de çözebilmiş değilim. Normalde beslenmem çok düzensizleşir ama artık ona da dikkat ediyorum. Spor hayatımdan mecburen çıkıyor, maalesef. Zaman olmuyor.