Sorry, no posts matched your criteria.

Ertan Saban: Bir erkeğin ikinci doğumu çocuk sahibi olmak ve evlilik

Ekranların ‘aşık Al Capone’u Sadi Payaslı karakterini canlandırırken oyunculuk dersi veren Ertan Saban, gerçek hayatta da harika bir baba, mutlu bir eş olduğunu, başlığa çıkardığımız cümlesiyle çok güzel özetlememiş mi?

Röportaj: Mukaddes Kaya
Fotoğraflar: Onur Demirdağ
Styling: Eylem Yıldız & Ces’t La Vie
Saç: İsmail Tıntırlı
Makyaj: Görkem Gürer
Video: Yuşa Ebrar Dursunoğlu
Fotoğrafçı asistanı: Yunus Emre Tepe
Styling asistanı: Melis Denk
Mekan: Radisson Collection Hotel-Vadistanbul

Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasının etkisinde kalan o sert görünümünün altında yatan sıcacık bir adam karşımdaki. Kibar, yakışıklı, kültürlü bir entelektüel. O mavi gözleri var ya oyunculuğu gibi delip geçen cinsten. Hayatı geldiği kabul eden, meslek olarak oyunculuğu seçmiş, oyunculuğun en çok yakıştığı birkaç iyi adamdan biri. Ses tonuyla büyüleyen, uzun boyuyla sahnelere çok yakışan, Makedonyalı bir Türk. Show TV’de yayınlanan ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ dizisinin sıra dışı karakteri ‘Sadi Payaslı’yı canlandırırken oyunculuk dersi veren müthiş bir yetenek. Bugüne kadar hayat verdiği karakterler, sahnelerdeki başarısı, özel hayatı, bilgi birikimi, tarzı, şıklığı, eğitimleriyle tastamam ve uluslararası bir oyuncu Ertan Saban ile yılı keyifle kapatacağımız bir röportaja imza attık.

Makedon olmak ve o topraklarda büyümüş olmak konusunda duygularını nasıl ifade ediyorsun?

Makedonya Türküyüm. 700 yıldır orada yaşayan birçok halk topluluğu var. Türk etnik kimliği 1374 yılından beri o topraklarda. O çemberin bir bireyiyim. Nasıl olmak derseniz, buralı olmak gibi. Eskiden birdik, şimdi gönüllerde hala biriz. Yavru vatan Kıbrıs gibi aynıyız. Annem, babam, kardeşim halen orada yaşıyorlar, sık sık gelip gideriz. Artık sınır diye bir şey kalmadı, dünya ve dünyalar küçüldüğü için her yer bir artık.

O zaman senin için dünyalı diyebilir miyiz?

Evet tabii ki.

SİNEMA DA MODİFİYE OLDU

Özellikle sanatçıların bir ülkesi olmaz onlar dünyaya aittir diye düşünüyor musun, yoksa milliyetçi bir tarafın var mıdır?

Milliyetçiden ziyade eski bir yönetmenin çok güzel bir lafı vardır. Kamera neredeyse biz oralıyız, kamerayı koy Avustralya’ya biz oranın hikayesini anlatırız. Bir müddet oralı oluyoruz. Tabii ki kim olduğun, nereden geldiğin önemli, bu zaten böyle insanın koduna işlenmiştir. Yerküre için uğraşımız söz konusu. Eskiden tek bir kıta vardı dünyada, sonra parçalandı. Şimdi biz gönüllerde birleştirmeye, ortak bilinç yaratmaya çalışıyoruz. Meslek açısından sorarsanız durum bu. Dünya küçüldü. Eskiden bir hikaye anlatabilmek için oraya gitmen gerekiyordu, şimdi buradan anlatıyorsun ve bütün Dünya izliyor. Sinemada modifiye oldu. Yani sinema diye bir şey maalesef kalmadı, başka bir şey sinemalaştı. Dijital dünya sinemalaştı.

Sosyal medyadan oldukça uzaksın ama?

Eski tertibim ben, daha analog düşünüyorum.

Türkiye’de yaşamak sana neler hissettirdi ve kazandırdı?

Evime gelmiş gibi hissettim. Her ne kadar 1374’den beri o topraklarda olsak da salona gelmek gibi. Bir ev düşünün, salon evin en geniş yeridir anavatan gibi. Makedonya, Azerbaycan fark etmez Türkiye’ye gelince evin salonuna gelmiş gibisin. Her evin en güzel yeri salondur, bu yüzden Türkiye salondur.

Birçok ülke gezdikten sonra burada kalmaya nasıl karar verdin?

Anavatan gibi gördüğüm için Türkiye son durağım oldu. Her Türk nerede uyanırsa uyansın “Burası benim vatanım ama asıl ana vatanım Türkiye” der. Belçika’da yaşayan, Almanya’da yaşayan her Türk için bu böyle. İdeal ülke durumu ve alt bilincinde hep kendi toprağı vardır ama ana sütun Türkiye’dir.

Bir oyuncu nasıl yaşar ya da yaşamalıdır, oyuncu olmak bir meslek midir sence?

Kendim için söylersem benim için oyunculuk bir meslek. Amatör ruhla bu işe başladık evet, sonrasında meslek oldu. Meslek motivasyona bağlı değildir, bir disiplin ister. Sabah kalkıp bugün gitmem diyemeyiz, biz profesyoneliz, her sabah kalkıp işimiz gibi yapmak zorundayız. Muhammed Ali bu yüzden şampiyon. Kendisine sormuşlar, “Antrenmanlar hayatımın bir parçası, gece, gece yarısı, sabah kalkıp yapıyorsun mecburen ama yaptığım her saniyeden nefret ettim. Beni ileriye götüren tek şey vardı, disiplinle dünyanın en iyisi olmak için çalışmaktı. Bu iş sadece motivasyonla olsaydı kesinlikle sabahın köründe antrenmana kalkmazdım” demiş. Motivasyon seratoninle, profesyonellik ise beyinle alakalıdır. Bu benim mesleğim, işim. O gün motivasyonun yoksa bile gidip işini yapacaksın. Hobimiz olarak kalsaydı ama maalesef durum bu, hayat önemli.