Ceren Benderlioğlu: Her gün yataktan hayallerim için uyanıyorum
Hayatını, çocukluk hayali mesleğine göre şekillendiren ve sonunda hem başarılı bir oyuncu hem de harika bir anne olan Ceren Benderlioğlu “Her gün yataktan hayallerim için uyanıyorum. Yapamazsın dedikleri şeyleri nasıl başardığımı görüp şükrediyorum” diyor.
Röportaj: Vildan Uygunoğlu
Fotoğraf: Ferda Demir
Styling: Cihan Nacar
Video: Ünal Avcı
Saç: Sabit Akkaya
Makyaj: Pelin Pehlivanoğlu
Stüdyo: Nixas Communications, Meji İstanbul
Styling asistanları: Görkem Ertop, Elif Kırkoyun
Ceren Benderlioğlu, erken yaşta oyunculuğa başlamış biri. Sadece başarılı bir oyuncu değil, müthiş bir anne, müthiş bir arkadaş ve müthiş bir abla. Disiplin ve zaman yönetimi onun göbek adı diyebilir miyiz? Bizce evet. Bir süredir ekranlarda yüzüne hasret kaldığımız Ceren Benderlioğlu ile Re Touch Mag olarak yoğun tempolu hayatlarımıza mola verip bir araya geldik ve çok samimi bir röportaja imza attık.
Trakya Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümü’nde eğitim alırken oyunculuk kariyeriniz başladı. Hem eğitim hem mesleğinize adım atmak neler kattı size o dönem?
Aslında bakarsanız ben çok daha küçükken oyunculuk hayali kurmaya başladım. Kendimi bildim bileli hayalim buydu ve okul seçimimin mesleğime destek olması adınaydı. Ben eğitim olmadan hiçbir şeyin kalıcı olmadığına inananlardanım ve bu bir kere eğitim aldım bitti gibi bir anlayış değil. Sürekli öğrenmek ve gelişmek adına yapılan bir eylem. O zamanlar Edirne – İstanbul arası yorucu bir koşturma gibi gelse de özellikle sinema derslerinde yaptığımız analizler, izlediğimiz filmleri eleştirmek, anlamaya çalışmak, karakterleri analiz etmek gelişmem için temellerin atılmasını sağladı. Okulda aldığım senaryo, kamera, görüntü ve montaj dersleri, yaptığım işin matematiğini öğrenmemi sağladı. O dönem bir şeyler kesin katmıştır ama şimdi bakınca öğrendiğim birçok şeyin temeli o günlerde atılmış diyebilirim.
En son geçen yıl ‘İçimizdeki Ateş’te yer aldınız. Proje bittikten sonra neler yaptınız?
Vizyona girmeyi bekleyen bir sinema filmi ve televizyona yaptığım birkaç iş dışında spora çok ağırlık verdim. Çok uzun zamandır koşmak istiyordum ama buna ayıracak sağlıklı bir zamanım yoktu. Dostlarıma, aileme, arkadaşlarıma en önemlisi de kendime zaman ayırdım, kendimle oldum. Bu arada yakın zamanda YouTube kanalım açıldı. Uzaktan aslında sakin bir dönem geçirmişim gibi gözükse de çok güzel tohumlar ektim.
Sizi yakında çok özel bir tiyatro oyununda izleyeceğiz. Hangi oyun olduğunu, karakterinizi ve diğer detayları sizden duyalım…
Evet çok yakın bir zaman sonra prömiyeri var ve ben tarih yaklaştıkça kalp atışlarımı dizginleyemiyorum. Taner Barlas’ın yazıp yönettiği Sebahattin Ali’nin en güzel eseri ‘Kürk Mantolu Madonna’nın Maria Puder’i olarak sahneye çıkmaya hazırlanıyorum.
Sizi daha yakından tanıma şansını yakalamışken biraz da kişisel hayatınıza dönmek istiyorum izninizle. Ceren Benderlioğlu’nun bir günü nasıl geçiyor? Sabah uyandığınızda ilk yaptığınız şey ne oluyor genelde?
Kızımı okul için hazırlayıp servise bildirdikten sonra hemen spora gidip 5 km koşuyorum. Haftada dört ya da beş gün tamamen programa göre kar kış demeden koştuğum ekip arkadaşlarım var. Onun haricinde haftada üç gün yüksek yoğunluklu antrenman yapıyorum. Saat 6:30 gibi en geç uyandığım için evin işleri daha kızımı uyandırmadan bitmiş oluyor ve öğlen 12’ye gelmeden sporum da bittiği için öğleden sonrası eğitimime, işime ve kendime ayırmış oluyorum. Akşamları çok dışarı çıkmayı sevmesem de işimin gereği gitmem gereken davetler organizasyonlar olduğunda bile 00:30’da en geç yatakta olmaya organize ediyorum kendimi. Mutlaka ayda iki ya da üç oyun seyretmeye, iyi filmleri kaçırmamaya dikkat ediyorum. Zaman yönetimi özellikle anne olduktan sonra çok önemli benim hayatımda. Disipline eden bir şey annelik. Tabii ki televizyona iş yaparken programım set saatlerine göre ayarlanıyor ama orada da bunların hepsini yapmak için garip bir heyecan ve tutku geliyor.
13 yıldır evlisiniz ve bir çocuğunuz var. Size göre mutlu bir evliliğin gizli bir formülü var mı?
15 yıldır beraberiz, 13 yıldır da evliyiz. İkimiz de sakinliği seviyoruz, yüksek sesi ve karmaşayı sevmiyoruz. Kalabalıkta da yalnızlıkta da birbirimizi duyabiliyoruz. Onun sevmediği, benim sevdiğim şeylere saygımız var. Her şeyden önemlisi çok fazla hobimiz ve ilgi alanlarımız var bizi besleyen. Tabi ki tartışmalar ve kavgalar oluyor ama henüz 1 saati geçen küslüğümüz olmadı, ikimiz de ‘inat ve dediğim dedik’ karakterlere de sahip olsak, özür dilemeyi ve ‘seni seviyorum’ demeyi eksik edemiyoruz. Yapbozun iki parçasıyız ve birbirimize uyumlanmayı öğrendik.