Sorry, no posts matched your criteria.

Ekin Koç: Mesleki açıdan en büyük hayalim dünya sineması

Cannes Film Festivali’nde bu yıl üç filmle boy gösteren yakışıklı oyuncu Ekin Koç uluslararası mecrada işler yapmanın en büyük hayali olduğunu söylüyor ve ekliyor: Farklı yerleri görüp, farklı insanlarla çalışmak çok hoşuma gidiyor. Bunu birkaç kez deneyimleme şansım oldu. Umarım daha çok tecrübe etme fırsatım olur.

Röportaj: Mukaddes Kaya
Fotoğraflar: Burcum Baygut
Styling: Rutkay Öziş
Saç: Mutlu Ahmet Sinan
Makyaj: Aynur Kabak
Video: Yuşa Ebrar Dursunoğlu
Fotoğrafçı asistanı: Mehmet Hallaçoğlu / Boom Production
Mekan: CVK Park Bosphorus Hotel Istanbul

Kuralların dışında ve kural koyabilme gücüne sahip bir yetenek. Sınırları zorlayan bir oyuncu. Aldığı birçok ödül ve oynadığı birçok filmle dünya literatürüne adını genç yaşında altın harflerle yazdıran bir aktör. Çok merak ediliyor, çünkü gizemli biri. Çok seviliyor, çünkü çok yakışıklı ve yetenekli. Çok farklı, çünkü alışılmışın dışında bir genç. Sanat ve oyunculuk için yaratılmış bir genç adam. 75. Cannes Film Festivali’nde üç filmle boy gösteren, kırmızı halıda ününe ün katan ve bu sektöre başarılarıyla imzasını atan Ekin Koç, O’nu daha yakından tanımamızı sağlayan soruları Re Touch Mag okurları için cevapladı.

– Bir dönem dizisinden çıkıp farklı bir dünyada bir Roman mahallesinde buldun kendini. Bu geçişlere nasıl hazırlanıyorsun, hangi duygularla başlıyorsun bir diğer projene?

Açıkçası belli bir metodum yok. Zaten ülkemizde hazırlık süreçleri genellikle çok hızlı gelişir. O yüzden mümkün olan en kısa zamanda yeni koşullara adapte olmak dışında pek bir çare yok.

– Dönem dizileri mi, güncel diziler mi diye sorayım o zaman?

Oynamak açısından güncel diziler tabi ki daha konforlu. Dönemdeki gibi alengirli kostümlerle, mekanlarla, ışıkla vs uğraşmıyorsunuz. İzleyici olaraksa ikisi de olur, fark etmez.

– Aslında neşeli eğlenceli bir adam olabilir misin, biraz ciddi görünüyorsun da nasıl birisin sence?

Bilmem (gülüyor). Belki dışarıdan gerçekte olduğumdan daha ciddi görünüyorumdur.

DURMAK DA BAZEN YOLA DEVAM ETMENİN BİR PARÇASIDIR

– Bazen durmak, hiçbir şey yapmamak doğrudur diyenlerden misin, yoksa durmak yok yola devam mı?

Kesinlikle bazen durmak en iyi eylemdir diye düşünüyorum. İnsan durduğu zaman gözlemci pozisyonuna geçiyor ve etrafındaki hareketliliğe farklı bir perspektiften bakmaya başlıyor. Yalnızca insanın içsel farkındalığıyla olan bağlantısıyla da sınırlamamak gerek. Aynı zamanda durmanın harekete geçirici bir etkisi de olabilir kimi zaman. Gezi Parkı eylemlerinde ‘Duran Adam’ın yalnızca ‘durarak’ yarattığı harekete geçirici etkiyi düşünün. Bazen durmak da yola devam etmenin bir parçasıdır. Durmanın gücünü küçümsemeyin (gülüyor).

– Seni en çok güldüren ve çok fazla sinirlendiren şeyler nelerdir?

Beni en çok güldüren şeyler genellikle herkesin bir şekilde deneyimlediği fakat tam olarak ifade edemediği durumların tespiti oluyor. Bu tarz durumların şakası yapıldığı zaman hemen bir ortaklık, bir paylaşım duygusu doğuyor ve insana haz veriyor. En çok sinirlendiren şeyler genelde daha somut. Mesela trafik!

– Oyunculuk dışında bir meslek seçseydin bu ne olurdu?

Müzisyen olmak isterdim.

– Ödüllü bir oyuncu olmak neleri değiştiriyor, nasıl bir etkileşimi oluyor?

Henüz yalnızca ulusal mecralardan ödüllerim var ve bunun pek bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar genelde en son izlediği performansı değerlendiriyor.

– Oyunculuğa başlamanın en büyük etkeni neydi senin için, neden bu yolu seçtin?

En büyük etken neredeyse diğer bütün yolların daha kötü olmasıydı (gülüyor). Bilhassa beyaz yakalı bir hayatın zorluğu beni başka yöntemler denemeye itti. Oyunculuk da tesadüf eseri, bir akrabamızın “Sen oyuncu olmalısın” diyerek -neden bilmiyorum- beni bir okula yazdırmasıyla başladı.

– Cannes Film Festivali nasıldı? Bir oyuncu olarak nasıl duygular içinde olunuyor kırmızı halıda yürürken?

Açıkçası hem bazı hayal kırıklıklarım var hem de sevindiğim bazı noktalar var. İlk olarak, son derece katı bir yer Cannes Film Festivali. 14 farklı akreditasyon olduğunu söylediler ki bu inanılmaz bir rakam. Eğer ana yarışmada değilseniz kırmızı halı töreni bile organize edilmiyor, kendiniz yapmalısınız. Onun dışında davetli değilseniz neredeyse hiçbir yere alınmıyorsunuz. Dolayısıyla oradaki hayranı olduğum pek çok sinemacıyla tanışma hayalim suya düştü çünkü yalnızca kendi partilerimize ve organizasyonlarımıza katılabildik. Bilmiyorum belki de ben kısa bir süre kaldığım için böyle olmuştur ama sonuçta sistem böyle işliyor. İyi tarafı ise filmin güzel geri dönüşler almış olması ki bizim için asıl önemli olan buydu. Tabi aynı zamanda şehir çok güzel, insanlar çok güzel, yemekler güzel, dünyanın her yerinden sinema sevdalılarının toplandığı rengarenk bir ortam var orada. Haliyle vakit geçirmesi de son derece keyifli bir yer.

GÜÇLÜ VE SARSICI BİR FİLM ORTAYA ÇIKARDIK

– ‘Kurak Günler’ filminin galası, Cannes’da gerçekleşti, nasıl bir film yaptınız, kimlerle çalıştınız?

Filmin geri dönüşleri hem eleştirmenler bağlamında hem de izleyici bağlamında son derece olumluydu. Şahsen ben filmin yalnızca ülkemizin değil, geri kalmış, otokrasi altında yönetilen pek çok ülkenin portresini çok güzel çizdiğini düşünüyorum. Sıkışmışlığın, iletişimsizliğin, dogmatizmin, yozlaşmışlığın incelikle işlendiği güçlü ve sarsıcı bir filmin ortaya çıktığını düşünüyorum.

– Bildiğim kadarıyla üç film ile bir Cannes çıkartması gerçekleştirdin, hangi projelerle gittin?

Cannes’a üç filmle gittim fakat bunlardan yalnızca ‘Kurak Günler’ yarışmadaydı. ‘Okul Tıraşı’ ve ‘Büyük Uçuş’ gösterimde yer aldılar.

– 75. Cannes Film Festivali ile ilgili izlenimlerin neler oldu, filminiz Türkiye’de ne zaman vizyona girecek?

Orada kaldığım üç gün boyunca yalnızca iki film izleyebildim. Biri Ali Abbasi’nin ‘Holy Spider’ı, öteki de zaten ‘Kurak Günler’. Bahsettiğim gibi Cannes çok katı bir yer, filmlere bilet bulmak bile neredeyse imkansız. Kaldı ki zaten oturup film izleyecek pek vaktimiz de olmadı. O yüzden bu sene Cannes Film Festivali nasıldı şahsen bilmiyorum (gülüyor). ‘Kurak Günler’ eğer her şey yolunda giderse muhtemelen Ekim sonu Kasım başı gibi vizyona girecek.

– Aşka gelelim mi, aşk önemli, hayatının odak noktasında mıdır aşk?

Gelelim tabii (gülüyor). Aşk hayatımın odak noktasındadır diyemem şahsen. Fakat tutku önemlidir. Yalnızca kişiye karşı duyulan tutkudan bahsetmiyorum. Yapılan her işe karşı duyulabilir tutku ve belki de bu hayatımın merkezine yakın bir yerde duruyor diyebilirim. Tutkuların keşfi ve derinleşmesi insanın hayatını daha katlanılır kılan bir etken.

– Karşı cinste nasıl özellikler ararsın?

Bir diyalog kurabildiğim, paylaşımda bulunabildiğim insanlarla vakit geçirmeyi seviyorum.

MECBUR KALMADIKÇA KENDİMİ İZLEMEM

– Bir ilişkinin sürmesi için sence neler yapılmalıdır?

Buna bir reçetem yok şahsen. Bazen ne yaparsanız yapın olmaz. Zannediyorum en güzel yöntem her zaman diyalog içerisinde kalmak ve o zemin üzerinden hareket geçmek. Şayet ilişki devam etmeyecekse bile bu diyalog çerçevesinde gelişmeli diye düşünüyorum.

– Kendini izleyip eleştirenlerden misin, kendini izler misin?

Kendimi mecbur kalmadıkça izlemiyorum. Şayet yönetmen tatmin olmuşsa performansımdan, ben görevimi yapmışım demektir.

– Seni tiyatro sahnesinde görmek doğrusu güzel olur, düşünüyor musun?

Tiyatro yapma arzusu bana dönem dönem gelir, bununla ilgili birkaç atılımım olur ve daha sonra araya bir şeyler girer ve unutulur. Şu ana kadar tiyatroyla ilişkim bu şekilde gelişti (gülüyor). Tabi ki ileride güzel bir hikayenin parçası olmak isterim.

– Yakışıklı ve çok yetenekli bir oyuncusun, bu sana nasıl bir his getiriyor, kendini saklayanlardan mısın mesela, sana ulaşmak zor mudur?

Bu devirde kime ulaşmak zor ki? Şahsen kendimi saklamak için özel bir çaba sarf etmiyorum. Canım nereye gitmek isterse oraya gidiyorum, nerede ne yapmak istiyorsam yapıyorum.

– Bir gün tekrar bir tatil beldesine gidip yerleşmek gibi bir düşüncen var mı?

Kesinlikle yok. Küçük yerlerden hiç hoşlanmam. Herkesin derdi genelde tembellik edip dedikodu yapmak olur. Mahremiyete saygı oldukça düşük seviyededir. Her şey çoğu zaman ayan beyan ortadadır. O yüzden dilediğim zaman kalabalığın içinde kaybolabilmek için, yeni yerler keşfedebilmek, yeni insanlar tanıyabilmek, değişimin kıyısında değil içerisinde olabilmek için metropolde olmalıyım. Fakat metropolde tam merkezde değil de biraz periferide olmak işime gelir. Keşmekeş de insanı çabuk yorar çünkü.

BELİRSİZLİĞİN HAD SAFHADA OLDUĞU BİR DÖNEMDEYİZ

– Hedeflerinde dünya sineması var mı, birçok deneyimin olduğunu biliyoruz, devamı nasıl gelecek sence?

Mesleki açıdan en büyük hayalim bu doğrusu. Uluslararası mecrada işler yapmak, farklı yerleri görmek, farklı insanlarla çalışmak çok hoşuma gidiyor. Bunu birkaç kez deneyimleme şansım oldu. Umarım daha çok tecrübe etme fırsatım olur.

– Oyuncu kimliğinin dışında başka ilgi alanların da var mı?

Oyunculuğun dışında en yoğun ilgi gösterdiğim alan müzik diyebilirim. Şanslıyım ki etrafımda çok değerli müzisyen arkadaşlarım var. Onlarla periyodik olarak bir araya gelip enstrümental bir albüm üstüne çalışıyoruz şu sıralar. Müzikal üretim beni çok mutlu eden ve özgürleştiren bir uğraş. O yüzden ömrüm boyunca hayatımın bir parçası olarak kalması için uğraşıyorum. Onun dışında satrancı çok severim. Çocukluğumdan beri kimi zaman yoğun kimi zaman seyrek de olsa oynarım.

– Dünyanın gittiği yer neresi sence? Son yıllarda birçok felaket art arda geldi, politikalar, ekonomi, pandemi gibi… Sen bu hayatın neresine duruyorsun?

Belirsizliğin had safhada olduğu bir dönem yaşıyoruz ki bu çok korkutucu. Türkiye özelinde hızla ve çok şiddetli fakirleşmemiz, bilhassa kapıda bekleyen Büyük İstanbul Depremi’ni düşününce, insanı karamsarlığa itiyor. Dünyada ise insanlık olarak yüzleştiğimiz bir iklim felaketi gerçeği var. Bu konuda insanlarda farkındalık yaratmak için büyük çaba sarf ediliyor. Şahsen global anlamda en büyük mücadelemizin savaşlardan veya hastalıklardan ziyade bu olduğunu düşünüyorum.

– En çok dinlediğin müzik grubu hangisi? Konserler yazla birlikte son hız başladı. Gitmek isteyip de vakit bulamadığın bir grup veya müzisyen var mı?

En çok dinlediğim müzik grubu açık ara Snarky Puppy’dir. Belki de hiçbir müzikal girişim beni ‘Sylva’ albümü kadar etkilememiştir. Bilhassa Michael League’e olan hayranlığımı da belirteyim. Kendisiyle uzaktan da olsa tanışma fırsatım oldu. Ekim ayında Berlin’deki konserlerine gidip yüz yüze de tanışacağım bir aksilik olmazsa.